İYİ Kİ DOĞDUN SUNA!
Sevgili Suna,
Hayat yolunda yürümeye devam edenler, zaman zaman arkalarına bakarak yaşadıkları kimi güzel, kimi anlamlı, bazısı ders alınacak olayları hatırlamak isterler. Bu anılarla yeniden mâziye döneceklerini umarlar. Sana bu mektubu yazarken ben de aynı umuda kapıldım, otuz yılı aşmış olan dostluğumuzu örgüleyen, bazen didişmeli, bazen inatlaşmalı ama her zaman saygılı ve sevgi dolu beraberliğimizi anımsadım.
1967 yılının Eylül ayında, Büyükdere ye bir baba edasıyla gelerek, Sadberk Hanım ve Vehbi Bey den seni İnan a eş olarak istediğim zamanki duygularımı hiç unutmadım!
İşte, bir kayınpeder edasıyla başlayan, sonra sıcak bir çalışma arkadaşlığına yönelen ilişkilerimizden küçücük bir olayı, bu vesile ile sana hatırlatmak istedim!
Yıl 1988. Artık Nakkaştepe deyiz. Koç Holding in Fındıklı daki binası, zaman içinde
( ama anılar dışında ) eskimiş, her yönüyle çağ dışı kalmıştı. Bu yüzden Nakkaştepe ye taşındığımızda kendimizi cennete gelmiş sanmıştık! Hele üst yönetimdeki arkadaşlarımızın keyiflerine diyecek yoktu! Bürolarımızın yanında duşlu birer dinlenme odası bulunuyordu. Otuzyedi yıllık bir didinmeden sonra benim bir dinlenme odasına sahip olmam İnci yi de sevindirmişti. Vehbi Bey sık sık tavsiye eder, öğlenleri mutlaka uyuyun der. Sen artık belirli bir yaşa geldin, kendine dikkat etmen gerekiyor. Madem dinlenme odan da var, sana yastık, çarşaf ve pike vereyim, yemekten sonra bir saat uyursun teklifi yapmış ve bu teklif bana da câzip gelmişti. Ancak, öğlen uykusuna yatacağımı söylediğim zaman sekreterim Aylin bile şaşırmıştı! Alışılmamış şeyleri yapmak hayli zor olacağa benziyordu. İlk gün, bir hayli merasimden sonra dinlenme odama geçtim. Aylin, çarşaf ile pikeyi hazırlamıştı. O sırada, aklıma Rahmi Koç un bir öğüdü gelmişti! Öğle uykusuna yatmadan önce tamamen soyununuz ve pijamınızı giyiniz! Ben pijama getirmemiştim. Buna rağmen Patronun dediği daima doğrudur! Diyerek soyunmaya karar vermiş ve iç çamaşırlarımla pikenin altına girmiştim. Tam içim geçerken kapının tıklandığını fark etmiştim. Aylin senin beni görmek istediğini heyecanla haber veriyordu: Suna Hanım kapıda bekliyor! Aylin e Yattığımı söyleyemedin mi? diye çıkışırken o da bana; Söylemez olur muyum? Hatta, Vehbi Bey in öğlen uykularını kitabında tavsiye ettiğini bile hatırlattım demiş ve şöyle devam etmişti: Suna Hanım; Vehbi Bey kitabında yapılacak doksan şeyden daha bahsediyor, Can Bey onlara uysun, öğlen uykusu da kusur kalsın! diyor. Böylece, benim öğle uykusu keyfim, senin uyarınla beklenmedik şekilde son bulmuş, yastığı, çarşafı ve pikeyi eve geri götürmüştüm.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, 1992 yılında, emeklilik hayatımla beraber öğlen uykusu konusu tekrar gündeme giriyordu. İnci; Artık rahatsın, sana karışacak Suna da yok! Öğlenleri muhakkak uyuyacaksın ikazında bulunmuştu. Doğru söze ne denir? Düşüncesiyle ben de yemekten sonra, bu defa pijalarımı da giyerek yatağa uzanmıştım. Ancak, uykuyu bir türlü tutturamıyordum. O zaman gerçeği anlamaya başlamıştım. İnsan, 41 yıl öğlen uykusu uyuyamamışsa 42. yılda da Suna nın etkisinden kurtulamıyor, uyuması mümkün olmuyordu!
Sevgili Suna,
Bu anılar demetini senin de çok sevdiğini, bildiğim Küçük Prens in bir yorumuyla tamamlıyorum:
Yıldızlar bütün insanlarındır! Ama her insan için aynı değillerdir. Yolcular için yıldızlar yol göstericidir. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılardır. Bilim adamları için her biri incelenecek sorunlar demetidir, işadamları için birer her biri incelenecek sorunlar demetidir, işadamları için birer zenginliktir. Ama bütün yıldızlar sessizdir. Birgün sen, yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın. Çünkü, yıldızların birinde sen yaşıyacaksın.
GAZETTE 13 / Temmuz-Ağustos 2006